Ahmet Taştan yazdı
“Lütfen, kalemlerinizi çıkarın ve elinize isminizi yazın!”
Konferans dinlemeye gelmiş bir avuç insan, akşamın o vaktinde kalemi nereden bulacaklardı. Lakin sahnenin ön tarafında, küçük adımlarla sağa sola giden iletişimci yazar olan konuşmacı durdu ve ceketinin iç cebinden çıkardığı kalemle, elinin üstüne Said Ercan yazdıktan sonra “Ben de verebilirim kalemimi” diyerek ön koltukta oturan protokole uzattı.
Salondakiler, ellerine kalemle ismini yazamamış olsa dahi niçin böyle bir teklif yapıldığını biliyordu. Dünya tarihinde böyle bir durumla karşılaşılmış mıydı acaba? Anneler çocuklarının kollarına onların isimlerini yazıyordu Gazze’de. Zira soykırım yapan İsrail uçakları bombaladığında göçük altında kalıp şehit olmuş yavruların veya hastaneye götürülen çocukların kim olduğu bilinsin diye.
Bu kadar büyük saldırıya karşı muazzam bir direniş gösteren insanların imanları, bizim gözümüzü ve gönlümüzü kamaştırıyor. Kendi yurdunu korurken Allah yolunda şehitlik müjdesini sabırla bekleyen insanlara gıpta etmek bize iyi geliyor.
Kudüs, Mescid-i Aksa ve Gazze konusundan konuşan, saçlarına tarak değmemiş kıvırcık saçlı hafif sakallı Hatip: “Size bu akşam bir şeyler getirdim” diyerek bez torbadan bir oyuncak çıkardı. Dikkatleri bir noktaya toplayan bu hareket, tane tane konuşan hatibin sesine inandırıcılık kazandırıyordu. Bu sefer küçük hikayenin konusu, çocuğu doğduğunda ona hediye almış bir Filistinli babanın o hediyesini, 18 yıl sonra yetişkin kızına verişiydi. Dokunaklı ses tonuyla anlattı elindeki küçük oyuncağı gösterirken. Nasıl bir sabır? Nasıl bir direniş? Nasıl bir vefakarlık? İnançlı bir insanın duyduğu zaman hayran kalmaması elde değil.
Elindekini geri bıraktı, iki parça olabilen oyuncak bir karpuz aldı bez torbadan. “Biliyor musunuz, bunlar Filistin bayrağının renklerini içerir. Kırmızı, yeşil beyaz. O yüzden Filistin'i hatırlattığı için karpuzu bile yasaklamışlar. Çocuklar babalarına onu bile resmedip hapishaneye gönderememişler bir dönem. Çocuğun biri ağaç resmi yapmış ağaçta iki elma, o resmi “özgürlüğü” çağrıştırmıyor diye kabullenmişler İsrailli gardiyanlar. Çocuk mesajını yine vermiş ağacın arkasına sakladım karpuzları arkasında onu görmediler, demiş.
Böyle küçük hikayelerin yüreğe dokunan kısımlarını anlatırken gözlerimizdeki yaşlara “dur” diyemedik. Hele hele Filistinli Müslüman bir kıza “üzerine çıkar” dediklerinde zalim Siyonist askerler, genç kız kaçabileceği şekilde dönüp kaçarken arkadan vururlar. Oracıkta şehit olan genç kızın intikamını almak için Filistinli bir delikanlı kızı vuran Yahudi askerini teşhis edip onu bıçakla öldürmüş. Zalimler delikanlıyı da şehit ettiler.
Birkaç gün sonra Taziyede buluşan babalar: “Şehit kızını, şehit oğluma istiyorum” dediğinde kızın babası; “Şehit kızımı, şehit oğluna verdim. Allah cennette kavuşmaları nasip etsin” demişti. Dünya tarihinde böyle bir kız isteme merasimi var mı acaba?
Filistin, Gazze, Kudüs bize ne muazzam duygular yaşatıyorlar. Amerikalı aktivist Rachel Alizene Corrie (d.10 Nisan 1979 - ö.16 Mart 2003) mücadele dolu hayatını da anlattı. Bir taraf, yalnız kötülük, zulüm, işkence... Diğer taraf saf iyilik ki esirlerin tesliminde görülen güzellik... Bir taraf İslam’ın güzelliği...
Bombaların altında yaşam sürdüren insanlar, ufacık bebeklerin parçalanmış bedenlerini ellerinde taşıyan babalar, hastanede bütün gayreti ile çalışan sağlık personeli... Allah’ım benim aklımı almıyor. Düşündükçe onlar bunu nasıl yaşıyorlar? Ve biz tepkisiz bir şekilde nasıl duruyoruz ve günlük hayatımıza nasıl dönebiliyoruz? Nasıl unutabiliyoruz, onları gözümüzün önünde her şey olup dururken.
İçimizde insanlığa yönelik merhamet duyguların törpülendiği böyle olaylar karşısında, boykota ve duaya devam etmekten başka yapılacak yollar aramak lazım. Görmezden gelinirse hatta unutulursa en kötüsü. Bir gün bizim de başımıza gelecek ve biz bu konularda oldukça yetersiziz. Şükretmeyi bilmeyen, sabretmeyi bilmeyen, mücadele etmeyi bilmeyen bir topluluk olarak düşmanla karşılaşmak çok sıkıntılı bir durum.
Rabbim kendi yolunda mücadele edenleri her vakit cennette yüksek mevkilerde ağırlayacağını söylüyor. İnsan o Gazze’nin yıkıntıları arasından cennetin köşklerine kanat çırptığını düşündükçe ölümün bile çok korkulacak bir kıymeti kalmıyor.