“Seyahatname-yi Konya” yazmamaya kendimi zorluyorum. Zira uzun bir yazı olsun da istemiyorum. İmam Hatip'te okuyan genç kızlarla okur-yazar buluşması çerçevesinde tasarlanmış bir geziydi bu. “Kur’an Kıssalarıyla Hz. Muhammed'in Hayatı” isimli eseri okunacak ve yazarıyla bir söyleşi yapılacaktı.
Gezi boyunca ziyaret edilen Mevlana ve Şems türbelerini, Alaaddin tepesini, Karatay Müzesini, Üçler Mezarlığını ve dahi Konya’ya girmeden Ladikli Ahmet Ağa'nın mezarına uğranmasını yazmıyorum. Mevlevilikle ilgili panorama, müze, miniatürk gezmesini de... Etli ekmek ve bir dost misafirperverliğini detaylı bir şekilde yazmak istemiyorum.
Belki de böyle bir gezinin, ruhumda bıraktığı en önemli izleri tek tek yazsam, sanırım yeterli olacak.
Yol üzerinde “Gönül Dağı” dizisinin çevrildiği Sivrihisar’a uğrayalım dedik. Zira insanlar ekranlardan severek izlediği bir dizinin mekanını merak ederler. Bu, edebi eserlerin/ sanat eserlerinin mekana katkısı üzerinden yapılmış tespiti, tecrübe etmek anlamına geliyordu.
Daha önce Asmalı Konak, Kınalı Kar gibi diziler, çekimlerin yapıldığı mekana ziyaretçilerin ilgisini ve sayısını artırmıştı. Ziyaret artınca ticaret de gelişim göstermişti. Şimdi Gönül Dağı’na gidecek ve tek kalmış minareyi, belediye başkanının evini vb. mekanları tek tek yazmak zorunda kalacaktık.
Güzel hatıralar ve tebessüm eden yüzlerle geride bıraktık Nasrettin Hoca’nın heykelleri ile betimlenmiş Sivrihisar’ı.
Konya'ya yaklaşırken Ladik ismini görünce beni bir heyecan bastı. Ladikli Ahmet Dede’nin kabrine uğramak ile başladık öncüleri ziyaret etmeye. Hızır (as)'a “hocam” diye hitap eden, rüyasında “Ben seni sevdim Ahmed” diye Efendimiz (sav)’in övgüsüne mazhar olan ve onlarca keramet sahibi bu insanın kabrine varmak, el açıp ruhuna fatihalar göndermek, hayatını dinleyip gözyaşı dökmekle oluşan bu tesiri hala gönlümde hissetmek...
Sonra Mevlana’nın ardından Üçler mezarlığında Konya'nın ikinci Mevlanası denilen Üveysade'nin ve cenazesine 50.000 kişinin katıldığı belirtilen Tahir Büyükkörükçünün kabrini ziyaret etmek...
Hakikaten, biz niye mezarları ziyaret ediyoruz. Bize ne katkısı var? Bunu düşünmem lazım. Acaba insanların çoğu gezilerde mezar ziyarette yaparlar mı? Bu mezar ziyaretinin arka planındaki manası ya da hikmeti nedir? Bunu düşünmem lazım.
Mabbetler ziyaret edildi. Camiye de gittik kiliseyi de gördük. Peki bunları niye ziyaret ediyoruz? İki rekat ziyaret namazı kıldığımız bu mekanlar hayatımızın neresine düşüyor? Bize nasıl bir anlam katıyor, kişiliğimize nasıl dokunuyor? Selçuklu mimarisini Sivrihisar’da ve Alaaddin Camisi’nde gördükten sonra hemen yanında Anadolu Selçuklu sultanlarının yatmış olduğu kümbetler ile Osmanlı padişahlarının gömülü olan türbeler arasındaki farklılıkları bilmek ne işimize yarayacak?
Kültür sanat merkezlerini, müzeleri, panoramayı, miniatürkü görmek bize ne gibi katkı sağlayabilir? Bir grup genç kızla buraları niye geziyoruz?
Dönüşte söylemiş olduğum bir cümle gerçekleşsin diye mi?
“Kızlar, biri ‘nasıl bir geziydi diye?’ sorduğunda “Çok eğlendik, çok eğlenceli bir geziydi.” demenizden ziyade “çok faydalıydı, çok şeyler öğrendik” demenizi tercih ederim?
Farkında mısınız bugün bazı insanlar, gereksiz bir şekilde “eğlenceli” kelimesini kullanarak yaptıklarını tanımlamaya çalışıyor ama doğru kelime bu değil.
Gezilerde o mekanın meşhur yiyeceklerinden tatmazsanız, sizi dinleyenler kınayabilir! 25 yıl sonra görüştüğümüz dost evinin sofrasına süsleyen etli ekmek damaklarımızda hoş bir lezzet bıraktı. “Mevlana şekeri” hediye olarak alınmadan dönülemez zaten.
Dönüş yolunda küçük minibüsün içindeki o bilgi harmanı beni ziyadesiyle mest etti. Liseli genç kızların, Hz. Peygamberin hayatından bazı olayları, isimleri birbirine sorması ve diğerlerinin cevap vermesi... Peygamber kıssaları ile alakalı herhangi bir liselinin bilmeyeceği kadar geniş bilgiye sahip olmaları, onları takdir etmeye mecbur bıraktı beni.
Bir mola yeri, tekrar arabanın yollara revan olması... Ve yeni bir boyuta taşındı o küçük minibüs. İlahiler, ezgiler, zikirler, salavatlar... Bir araba tekerinden daha fazla döndü gönüller arasında. Aracımız, kusursuz sayılacak yollarda sanki kanatlanmış uçuyordu. Oluşan manevi iklim gönül coğrafyamda bol bereketli iklimler oluşturdu. Gökyüzünün ağlayışını arabanın silecekleriyle temizlerken onlara eşlik eden gözyaşlarımı silecek bir şey yoktu. AHMET TAŞTAN