Gazze'de zulüm devam ediyor. Siyonist İsrail'i lanetleme faaliyetleri de vazgeçmeden devam ediyor olmalı 450 günden fazlasını geride bırakan şanlı direniş, zafere adım adım yaklaşırken.
Şehitler kazanmış bir davanın, kanla sulanmış toprakların -elbette ki- akıbeti güzel olacaktır. Büyük bedeller ödeyenler, büyük mükafatlara kavuşur.
Bu kış günlerinde soğuktan ölen bebekleriyle, açlıkla boğuşan insanlarıyla, su basmış çadırlarla, viraneye dönmüş bir şehriyle ve daha nice yoklukla imtihan olan Gazzeli analar kahramanlar bizleri çok hüzünlendiriyor. Elden bir şey gelmiyor boykottan gayrı diyoruz.
Vicdansızlığın zirvesi olan hastaneyi yakma, doktorları esir alma durumu artık İsrail'in insanlık aleminde yer alabilecek bir pozisyonu kalmadığını gösteriyor. Devletler bir şey yapamasa da vicdanlara hapsolmuş bir İsrail devleti çok yaşamamalı artık. Zalim Esed yönetimi masum insanlara nasıl zulmettiyse vicdanlarda da aynı hapislerde çürümeli.
Müslüman Türk milleti, bir kez daha gür bir şekilde haykırmak için yılın ilk günü, Ayasofya'da kıldığı sabah namazı bitiminde gün doğumuyla beraber İstanbul'a akın etti. İstanbul bir kez daha hakkın haykırıldığı, hakikatin gür sesle söylendiği, semalarında zafer türküleri yankılanan bir mekana dönüştü.
31 Aralık’ın bittiği saatlerde dostlarla beraber kutlu yolculuğa başlamış olduk. Otobüslerin arka arkaya giderken oluşan manzara beni çok etkilemişti. Yılbaşı denilen rezalet eğlencelerin mekan tuttuğu yerlerden uzakta, bir mümin kardeşine gönül vermenin/destek olmanın heyecanıyla kayıyordu yollar dönen tekerlekler altında.
Sosyal medyada önümüze düşen her türlü acı yaramızın kabuk bağlamasına engel oluyordu ama biz bundan rahatsız değildik. Değil mi ki biz müminler olarak bir vücudun azaları gibiydik. Keşke daha fazlasını yapabilseydik.
Mesela onlar yemek bulamıyorlar diye biz de soframızda yiyeceklerimizi azaltabilseydik. Onlar üşüyorlar diye biz de sıcak odalarımızda rahat rahat televizyon izlemeseydik. Onların gözü yaşlı diye biz de sadece tebessümle yetinebilseydik. Onların üzerinde giyecek elbiseleri yok diye biz de yeni elbiseleri almasaydık. Gazzeli çocuklar oynamıyorlar diye çocuklarımızı parklara götürmeseydik.
Onların haliyle hallenmek ızdırabına ortak olmak hepimiz için çok doğal olsaydı. "Elimizden böylesi geliyor daha fazlası gelseydi de onu yapardık" mazeretine sığınabilirdik. Ama hiçbir şey olmamış gibi yaşanılan hayat düşündükçe bize zor geliyor, ağır geliyor.
Bazen tarihteki vahşetleri okurken iyi ki Benim zamanımda olmamış iyi ki ben onları görmemişim diye teselli edip dururdum eskiden. Ama şimdi her vakit canımın yandığını hissetmek rahatsız ediyor.
Duygusallaşmak ister insan, ruh arkadaşı olmak ister böyle anlarda. Seni anlıyorum deyip sırtını sıvazlamak ister anlamadığını bile bile. Lakin akıllı olmak, ne yapılması gerektiğine karar verip ısrarlı şekilde o kararın arkasında durmak gerekir. Doğru bilgilerle doğru düşünmek ve istikametli iş yapmak gerekir.
Bu kadar karanlık, bu kadar zulüm aydınlık sabahın müjdecisidie bence. Allah'a iman dolu gönüller, onun da irtibatı koparmadıkça ha bu dünyada ha öbür tarafta mutlu olacaktır.
AHMET TAŞTAN