Ahmet Taştan yazdı
-Baba, bugün okulda çok amaçlı salona gittik. Bir konuşma yapılacakmış, dediler. Merak ettim; konu nedir, konuşmacı kimdir? Çok sıradan gibi geldi bana. Okulumuzdan bir öğretmen ve ayın değeri adalet... Sahnede yarım saat boyunca, onu masanın ardında göreceğimi ve bir müddet sonra sıkılacağımı zannettim.
Bizim okuldan bir edebiyat öğretmeniymiş, hem de yazarmış. Çünkü sahnede oturduğu koltuğun ardındaki afişte isminin altında eğitimci-yazar ifadesi kullanılmış. Dedim ya sınıftaymış gibi, ders işlermiş gibi anlatacak ve benim de canım sıkılacak sandım. Lakin ilkin bizi de muhatap alıp işin içine kattı, mikrofon tutmayan elini salondakilerin üzerinde gezdirerek “içinizde Adalet isteyen var mı?” diye sordu.
Aslında bugüne kadar hiç böyle bir talebim olmamıştı. Yani bir adaletsizliğe, bir haksızlığa, bir zulme uğradığımı hissetmiyordum ki adalet talebim olmuş olsun.
Baktım, herkes kaldırıyor ben de uydum kalabalığa kaldırdım elimi. Bu soru geçince daha da zor bir soruyla zihnim allak bullak oldu. “Sizler adil misiniz?” Sorguya çekilir gibi hissettim kendimi. Düşünceler içindeki geçmiş hayatım gözlerimin önünde bir gel git yaptı. Hatırlamaya çalıştım, adalet isteyen bunca öğrenci acaba adil miydi?
Az önce kalkan ellerin yarısı yana düşmüş kaldıracak güç bulamamıştı. Devamındaki cümle iyice sarstı beynimizi. “Ve özellikle sevdiklerinize ya da nefret ettiklerinize karşı adil misiniz?
Ne zor sorulardı bunlar. Buraya, bu turkuaz koltuklara gömülüp başımızı arkaya yaslayıp, biraz da belimizi kaydırıp rahat rahat vakit geçireceğimizi zannetmiştim, hadi dürüst olalım dinler gibi yapacaktım. Lakin sahne siperinden beynimin ortasına atılan sorular gelip gelip tepemde bomba tesiri yapıyordu. Offf baba, nasıl bir konferanstı o öyle... Bir dinleseydin sen de bana hak verirdin.
“Bazı sorular soralım!” dedi “belki daha iyi anlarız... Ayrıca unutmayın ki soru sormak düşünmeyi tetikler.” Dedi ve başladı: “Adalet nedir, adaletin kaynağı nedir, kimler adaletli olur, niçin adaletli olmamız gerekir ve nasıl bir adalet tesis edilmesi lazım?” Ohoo hangi birine cevap bulayım ben. Neyse ki işaret parmağını bana doğru uzatıp sormadı bu soruları!
“Bu kadar soruyla zihninizi yorup konferansımızı sıkıcı hale getirmeyelim. Birkaç tarihi olay üzerinden meseleyi kavrayalım."
Böyle dedikten sonra adına inşa ettiği camisinin sütunlarını alçak yapan Macar mimarın elini kestiren Fatih Sultan Mehmet’in mahkemede yargılanıp Kadı’ya verdiği cevabı ve Kadı’nın da ona verdiği cevabı söylediğinde çok etkilendim.
“Ne demiş biliyor musun?” “Mademki geçimini sağlayacak bir paraya ihtiyacı var. Ona devletten maaş bağlayalım. Kadı: “Olmaz” demiş padişaha. “Bu adamı kendi özel işinde çalıştırırken bu cezayı verdin. Dolayısıyla kendi özel gelirinden vereceksin!” diye hükmetmiş. Mahkeme bitmiş Kadı Efendi’nin hüküm verdiği gibi. Padişah, Kadı’yla baş başa kaldığında: “Eğer öne sürdüğüm teklifi kabul etseydin bu kılıçla kelleni koparırdım” demiş. Kadı Efendi de ondan daha şiddetli bir şekilde: “Padişahım eğer siz de adalete uygun verdiğim hükme itiraz etseydiniz bu gürzle kafanızı parçalardım.”