AHMET TAŞTAN' ın köşe yazısı
Sevgili öğrencim,
Biz Müslümanlar dünya hayatında yaşarken ahireti kazanmaya çalışırız. Yatırımlarımızın çoğu ahirete yönelik olmalıdır ki ebedî mekanımız cennet olsun, değil mi? Güzel ahlaklı olmayı, öncelikle Rabbimizle sonra da kullarıyla iyi geçinmeyi Peygamberimiz (sav) öğretmiştir bize. İyi bir Müslüman güzel ahlaklı olur. Her davranış, ya iyi ahlaktır ya da kötü ahlaktan bir parçadır.
Biz konuşmalarımızda iyi ahlakı inşa etmek gayreti ile çalışıyoruz.
Birçok iyi ahlak maddesi var. Bütün bunların temelinde Allah'a doğru bir şekilde ve sağlamca inanmak yatıyor. Eğer o inanç yani Allah'a güvenmek, gönlümüzde tesis edilmemişse ne yaparsak eksik ve kusurlu olur. Gerçi mükemmel davranmak zordur.
Dürüstlük, yardım etmek, cömertlik, yumuşak huylu olmak, başkalarını kendimize tercih etmek gibi güzel ahlakın bir parçası da tevazu sahibi olmaktır.
Böyle bir konuyu düşünürken öncelikle Allah, Kur’an-ı Kerim'de ne söylemiş; Peygamber Efendimiz (sav) ne yapmış, büyük İslam alimlerinden bu güzel davranışı nasıl, kimler hayatına aktarmış, bir de çevremizde tevazu sahibi insanlar kimlerdir gibi soruları sorarak ufkumuzu açabiliriz.
Tevazu, alçak gönüllülük demektir. Tevazu sahibi insana, mütevazı derler. İnsan, mütevazı olursa ne kazanır? Mütevazı olmak ne işimize yarar? Nasıl mütevazi olunur? Hangi durumda ve hangi şartlarda mütevazı davranmalıyız...
Böyle sorular, düşünce tarlasını çapalamaya benzer. Sorunun cevabını düşünürken yeni bir kapıdan geçeriz. Fakat Peygamber Efendimiz (sav)’in yaptıklarından bahsederek kısaca toparlayalım.
13 yıl Mekke’de, İslam'ı anlatan Peygamber Efendimiz (sav) onca baskıya, eziyete ve işkenceye katlanmış ve Allah'ın emri ile Medine'ye hicret etmişti. Bir öğle sıcağında en yakın dostu Hz. Ebubekir (Ra) ile beraber Sevr mağarasına gitmiş. Üç gün sonra da oradan Medine’ye hareket etmişti. Yani iki kişiyle çıktığı Mekke’yi, 8 yıl sonra 10.000 kişilik ordu ile fethederken devesinin üzerinde sakalı devesinin hörgücüne değecek kadar eğilip: “Her şeyi sen yaptın ya Rabbi!” diyerek Mekke'ye girmiştir. Muzaffer bir komutan nasıl gurur duyması gerekir değil mi? Lakin böyle davranmasıyla mütevazılığın örneğini sormuştur.
Düşünsene... İki kolunu bedeninin yan tarafıyla üçgen yaparak, başı dik ve mağrur bir şekilde devesinin üzerinde ilerlerken, herkesi küçük görmese de “ben yaptım!” edasında girmek varken böyle mütevazı davranması... Özellikle başarılı olduğumuz dönemde alçak gönüllü olmamızı salık veriyor.
Kıymetli öğrencim, Demek ki mütevazı olmanın vakti, kibir ve gururun bizi ele geçirmeye çalıştığı anlardır. Sınıfta en yüksek notu aldığınız zaman hava atmak yerine, düşük not alan arkadaşların yanında kısık sesle söyleyebilmek veya önemsiz bir puanmış gibi zikredebilmek büyük iş.
Başkalarının kıskançlığını/çekememezliğini üzerinde hissetmemek için mükemmel bir çıkış yoludur mütevazılık. Bence zengin insanların... Makam mevki sahibi insanların... Başkalarından biraz daha farklı nimetlere sahip insanların...
Mütevazı olması çok daha önemlidir. Bir gün Peygamber Efendimiz (sav)’in bulunduğu mecliste biri gelir ve şöyle sorar: Hanginiz peygambersiniz?
Bazen karşısında heyecanlanan insanlar olduğunda: “Ben Mekke'de kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” diyerek mütevazılığını gösterir.