Ahmet Taştan yazdı
Haftalık ders programının değişmesi ile dördüncü saatimiz edebiyat olmuştu. Her zaman olduğu gibi birazcık geç derse gelen hocamız masasına oturdu. Rutin işlerine devam ederken “günün anlam ve önemini belirtecek konuşmayı kim yapacak?” diye sorduğunda sınıftan hiç ses çıkmadı!
Günün ne önemi vardı ve ne anlam taşıyordu? Ramazan'ın ilk günüydü sanki beynim çalışamaz bir hal almıştı. Daha önceleri de böyle geç kahvaltı yaptığım olurdu ama bugün akşama kadar ağzımıza ne bir lokma ekmek ne de bir damla su girmeyecekti. Sadece bunu düşünmek bile etkiliyordu beni.
Evet dersimize geçmeden önce beş dakikada günün anlam ve öneminden bahsedelim, dediğinde hocanın konuyu Ramazan'a getireceğini anlamıştım. Çok zekiyimdir(!)
Bir an için sıkılacağımı zannettim. Lakin “size sevineceğiniz bir haber vereyim” deyince biz de derslerle alakalı bir şey zannettik. Telefonu çıkardı, şifresinin şeklini baş parmağı ile çiziverdi. Facebook'taki sayfasından hadis-i şerifi buldu. Ve Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki : “Kim Ramazan'ın gelmesiyle sevinirse, Allah ona cehennemi haram kılar.”
Ufff neydi şimdi bu.... Birçok arkadaşım gibi benim de belli belirsiz içime bir sevinç düştü. Bayramın gelmesini bekleyen bir çocuk misali olduk bu müjdeyi duyunca.
Sonra sandalyenin arkasına yaslanıp bir eliyle kalemi hareket ettirirken diğer eliyle masanın kıyısına tutunup devam etti sözlerine: “Gece sahura kalktığınızda niyet ettim, Allah için oruç tutmaya, diye niyetlenip gün boyu aç kalmak muazzam bir irade gücüdür. İnsanın bu durumda kendisine bile şaşası gelir. Payot isimli yazarın “İrade Eğitimi” diye bir kitabı vardır. Bugünlerde çok meşhur, herkes okur ve iradesine sahip çıkmaya çalışır. Amma ve lakin Ramazan'da aldığımız şu niyet, o kitabı beşe katlar.
Daha önce aç duramayan siz, şimdi gözünüzün önünde lezzetler serilse, berrak sular akıtılsa dönüp bakacak değilsiniz ve kendinizi çok onurlu hissederseniz. Çünkü siz, Allah'a söz verdiniz, bugün oruçluyum diye. Niyetlenmenin getirdiği irade gücünü lütfen fark edin.
Gün boyu aç kalmak bu niyetinizle anlam kazanıyor, ibadet oluyor. Kalbinizle ortaya koyduğunuz bu niyet, sizi kendinize bağlı olmaktan bile kurtarıyor. Muazzam özgür insanlar oluyorsunuz.”
Delirecek gibi oldum, bir orucu böyle anlamak ve böyle anlatmak ne kadar farklıydı. Bir de hatırladığım kadarıyla dedi ki: Ziya Paşa ne demiş bir beytinde... Nasipsiz olanın bağına bir damlası düşmez. Gökten yağmur yerine inci, mercan yağsa.”
Ne demekti şimdi bu, anlayamadım. Ama yine sözü getirip Ramazan'a bağladı. İnci mercana benzeyen sevaplar, bol bereketli yağmurlar gibi yağmakta ama aptalın biri elindeki kabı ters tutmuş. Bu kadar bol bereket, af ve mağfiretin olduğu bir ayda, kendini bağışlatamaması çok acıdır, değil mi? Az önceki mutluluğumuz biraz korku ve endişeye döndü. Acaba biz bu ramazan ayında bağışlanacak mıydık? Bunu nereden bilecektik?
“Gündüzünü oruçla, gecesini de ibadetle ve Kur’an-ı Kerim okumakla geçirdiğimiz böyle bir mübarek günün tesiri üzerimizde bulunduğu müddetçe bağışlanmaya yakın bir noktada durduğumuzu bilebiliriz.” Ayrıca Reyyan kapısından cennete davet edildiğimizi, bununla beraber “Ben oruçluyum” diyerek kavga ve telaşeden uzak durmamız gerektiğini de unutmamalıyım
Bir de “bu ayda cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. Siz de bunu, niyetle yaparsınız. Orucun psikoloji ve sosyolojimiz üzerindeki büyük tesirini fark ettiğimiz zaman ondaki eğitim sırlarını da öğrenmiş olacağız ama şimdi dersimize dönüyoruz.”
Başka iklimlerin, öteki diyarların rahiyasını nefeslendiğimiz dakikalar çabucak geçmiş, hayatın acı (!) gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştık. Şimdi tekrar satırlar, tekrar kelimeler ve tekrar ders ama içimizde sevinç dolu hisler...