Salih Erol'un köşe yazısı

Temsili demokrasi tiyatrosunda seçim sandıkları kurulur ve biz de seçim yaptığımızı sanırız. Hepimiz değilse de çoğumuz öyle sanıyor. Siz de öyle sananlardan mısınız? Üç – beş senede bir, ustalıkla hazırlanmış sandık demokrasisi tezgâhına gidip oy kullanırken, gerçekten yönetimi belirlediğinizi düşünüyor musunuz? Öyleyse diyecek bir şey yok ama biliyorum ki, çoğu kişi yaşananların sahici bir şey olmadığının farkındadır da değil-miş gibi davranıyor.

Şahsen ben, ne zaman bir seçim atmosferi yaklaşsa bu trajik + komik tiyatral gerçeği hatırlarım. Yani, aslında siyaset sofrasının incelikle hazırlandığını; önümüze bir iki seçenek konulduğunu ve bizim bunları “seçmemiz” istendiğini çoğunuz gibi, bilirim.

Hatta bu konu üstüne yazdığım bir şiir bile olmuştur. İlk dörtlüğünü paylaşayım sizinle:

Önümüze konulunca bir sandık

Seçimi biz yapıyoruz sandık

Hilekârlıkta sınır tanımıyor zındık

Kandıkça yandık, yandıkça kandık

Nasıl, şiirimi beğendiniz mi?

Bana bunları yazdıran şey, maalesef ülkemin yüz kırk yıldır oynadığı temsili demokrasi tiyatrosu mâzisidir. Ki, bu tarih bizi 1876 yılı sonlarına götürüyor: İlk parlamento macerasına kalkıştığımız tarihe… Neredeyse yüz elli yıllık seçim serüvenimiz var ama şekilcilikten öze doğru pek fazla yol kat etmiş değiliz.

Bu yazdıklarımdan benim hakiki hürriyete, insanların yönetime gerçekten – doğrudan katılmalarına karşı olduğum.. falan sanılmasın. Bilâkis, ben, vatandaş olan herkese sonuna kadar açık ve gerçek seçimleri, yönetime her kademeden filtresiz katılımı gerçekten savunuyorum.

Şunu haykırmak istiyorum genel başkanlara, perde önü ve arkası baş aktörlere: “Sizin seçtiğiniz seçenekleri seçmemeyi seçiyorum”.

Haklı olarak, diyebilirsiniz ki: “O halde bir seçenek de sen ol!”. Keşke mesele o kadar kolay olsaydı ve seçenekleri çoğaltmak sanıldığı kadar rahat olsaydı. Maalesef, temsili demokrasi tiyatrosu hakiki bir doğaçlamaya izin vermiyor; envâi çeşit engeli getirip önümüze çekiyor.

Nasıl Cumhurbaşkanı adayı olunur, biliyorsunuz herhalde. Bilmeyenler için söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti’nin belli bir yaştaki ve eğitimli vatandaşı olmak yetmiyor. Peki, ne gerekiyor? 1- Beş yüz elli beş bin dokuz yüz seksen TL. 2- Yüz bin imza.

Ne güzel demokrasi! Para problemi olmayana tabi. Benim gibi elliye merdiven dayamış; üç üniversiteden mezun, doktora seviyesinde en üst eğitimi almış bir adam ödeyemez bu miktarı. Üstelik imza sayısı çok fazla ve sistem imza vermeyi zorlaştırmak için de elinden geleni yaptı (Bizzat gidip ilçe seçim kurulunu bulup imza atacak vatandaş. Hani e devlet kolaylığı vardı??).

Şu sıralar yaşanan “milletvekili” adaylığı trafiğini görüyorsunuz. Onun için de baştan elli beş bin TL’yi bayılıp, sonra reislerin, bayların, bay bayların iki dudağı arasından çıkacak fermanı beklemek gerekiyor. O fermanı alan mutlu milletvekili kullarının sevinçlerini; alamayanların üzüntüsünü gördükçe diyecek bir şey bulamıyorum. “müstahaksınız” demekten başka.

Bildiğiniz gibi, demokrasi – hürriyet öyle usulen konulmuş sandıklarla olmaz. Bu, bir eğitim – kültür meselesidir. Tebaadan, kul taifesinden ferde, yurttaşa, vatandaşa geçiş zordur.

Yazımızı: 14 Mayıs 1950’de “Yeter, söz Milletindir!” sloganıyla iktidara gelen Demokrat Parti (DP) döneminden ibret-âmiz bir olayla noktalayalım.

Bursa’da 1956’da yayınlanan “Çivi” adında bir mizah gazetesi vardı. Bu arada, mizah politikacılarımızın her zaman en sevmediği şeydir. Gazetenin adından da anlayabiliriz ki, en etkili, en acıtan çivi mizah çivisidir iktidarlar için. İşte, o gazetede yayımlanan hafif bir mizahi fıkraya bile tahammül edilemedi ve yazarına bir yıl hapis; on bin para cezası yağdırdı.

Bir gazete bayisi ile gazete/dergi isteyen müşteri arasında hayali bir diyaloga dayanan fıkra şöyleydi:

“ –Şuradan bir Hürriyet versene!

 - Maalesef kalmadı

- Öyleyse bir Hayat alayım!

- Hürriyet olmayan yerde Hayat ne gezer? ”

Fıkrada da denildiği gibi gerçekte hürriyet olmayan yerde hayat yoktur ve hayatın hem de “demokrat parti” tarafından kısıtlandığı güzelim Türkiye’de gencecik bir mizah yazarı “hükümeti tahkir”; suçundan tam bir yıl Bursa Cezaevinde yatırıldı.

Nasıl demokrasi? Seçim sandık (mı)??