Ahmet Taştan'ın köşe yazısı.
Bazen seçimle alakalı düşünürken; bir tarafta “sevginin insanları” diğer tarafta da “nefretin adamları” varmış gibi geliyor bana. Cumhurbaşkanını sevenler ile ondan nefret edenler arasında geçecek kıyasıya bir seçim olacak galiba. Kendini bir davaya adamış insanlar zamanla kendileri olmaktan daha öte sembolleşebiliyorlar. Sembol olmuş insanlar birçok manayı da beraber barındırıyor isimlerinin içinde.
Sevginin gücü elbette ki nefretin gücünden daha üstün olacaktır. Çünkü sevgi bir fedakarlık ister nefret ise sadece körü körüne kızgınlık.
Güven, gelişmişlik, sıkıntılara dayanıklılık, başarı, hedeflere ulaşmak, gibi birçok manayı ifade eden kavramlar sevginin kazanılmasında etkili bir rol oynamıştır.
Güvensizlik, acelecilik, körü körüne inadî bağlılık, sadece laf üretmek nefretin ortaya çıkardığı hezeyanlardır. Hangi ülkede yaşadıklarını bilmeden başkalarının kurguları içinde rol alan insanlar sadece bir kukla vazifesi göreceklerdir. “O gitsin de ne olursa olsun!” cümlesi batıl inançlarının ilk maddesi haline gelmiş. Tabii bu da sevenleri tarafında “ne olursa olsun başımızda kalması gerekir” düşüncesini tetiklemiştir.
Kendi ülkesinin ilerlemesini isteyenler, savunma sisteminin güçlü olmasına sevinenler, sağlık alanında yapılanları yeterli olmasa da takdir edenler, olaylara sevgi gözüyle bakıyorlar. Sevgi, insanlara geniş bir hoşgörü ikram ederken nefret ise insanlara bıkmışlık hissini üflüyor.
Seçim sonrası ne olacak diye zaman zaman düşünüyorum. Nefretin çocukları, “yargılayacağız, hesap soracağız” gibi cümlelerle parmak sallıyorlar yetkileri bile yokken. Geçmişte dindar milletin nasıl değiştirildiğini ve inançlarının elinden alınması için neler yapıldığını yakın tarihten okumamış seçmen insanlar, derin bir aldatılmışlık yaşayacaklardır.
Eğer ki -tarihi süreç öyle gösteriyor- sevgi kazanırsa, muhabbet kazanırsa, tecrübe kazanırsa, yapılmakta olanlar devam edecek daha hızlı ve doğru bir şekilde. Daha çok “biz, Müslüman Türk milleti, olmaya başlayacağız. Millet çıkar için bir araya gelenlerle hizmet için bir araya gelenleri gözlerinden okuyor.
Çalışan, çırpınan, gecesini gündüzüne katan, dev bir tecrübenin, önüne katıp sürüklediği tüm sorunları çözüme kavuşturduğunu; bazen ise zaman aldığını herkes görüyor. Yaşlı teyzelerin duası, ufak çocuklarının dede kelimesindeki sevgi haykırışları, bize gelecekle alakalı tatlı ümitler bahşediyor.
Memleketin her şeyinden haberdar olan bir akıl, hiçbir şeyinden haberdar olmayan koyma akılla yer değişirse bugün sayabildiğimiz bir çok olumsuzluklar kat ve kat artacaktır, bir çöp kovası gibi tepemize dökülecektir.
Nefretin çocukları kalkıyor, vatanı bölmekten, bayrağı yok saymaktan, ezanı dindirmekten, başörtüsünü indirmekten bahsediyor. Düşünmek lazım bu ifadelerde seçim satında oy getirecek ifadeler mi?
Vatanın bölünmez bütünlüğü çerçevesinde “Türkiye, Türkiye’den büyüktür” anlayışıyla dünyanın her tarafına yardımlar ulaştıran, hakkaniyetli, tarafsız duruşlar sergileyen, vatanına göz dikenlerin gözünü çıkaran, el uzatanların elini kıran ve bu uğurda mücadeleyi bırakmayan sevgi ve muhabbet fedailerine daha güzel günleri müjdelemektedir.
Mağaralardan yükselen nefret söylemleri, değişik yaftalarla, yapılan hizmetleri görmezden gelir ve Türkiye düşmanlarının kelimelerini mağaranın koyu karanlıklarından gevelerler.
Millet evlatlarının bazıları, kurda aşık olmuş kuzu misali bir tutum sergilemekte. Bir de üstüne kıskançlık eklenirse batıl, hak gibi görünür olduğunu bilememekte.
Bu kıskançlık duygusunu küçümsememek lazım. “Kendilerine kitap verildikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı bölündüler” diye bir ayet meali ile karşılaşmıştım. Kitap, birlik ve beraberliğin en temel unsuru iken işlevsiz hale gelmiş ve her grup kendi yorumuna bel bağlamış ki bölünmüşler.
Bu seçim atmosferindeki söylemlere dikkat ediyorum. Maalesef vatan bildiğimiz topraklarımız, bazılarının kıskançlığı veya gafleti sebebiyle bölünecek cümlesi ürkütücü geliyor bana. “Özerklik vereceğiz” gibi ifadelerle insanlığın en güçlü adası olan Anadolu zayıflayacak ve millet kontrolünü kaybedecektir belki de.
“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın” dizesindeki müjde, sevgi erlerinin yüzünü bahar çiçekleriyle birlikte güldürecektir diye umuyorum.
AHMET TAŞTAN