Geçmiş bugünün, bugün yarının aynasıdır. İbret nazarıyla bakabilirsek geçmişe, bugünü anlar yarına dair öngörüler geliştirebiliriz.
Varlık içinde yüzen, güçleri yeryüzünde her şeye yeten milletler vardı geçmişte. Hatta Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle; "sayıca ve yaptıkları eserler bakımından" bizden çok daha güçlüydüler. Hatta o kadar güçlüydüler ki, adeta güç zehirlenmesi yaşıyorlar, hatta Yaratıcı'ya bile meydan okuyorlardı akılları sıra.
Sahip oldukları gücü ve teknolojiyi masumu ezmek, küfrü yayamak ve şeytanî olanı hakim kılmak için kullanıyorlardı.
Fakat peşine takıldıkları şeytan akıllarını kullanmalarına engel oluyor, kendi dönemlerinden önceki olaylardan ibret almıyorlar, helak olup giden kavimlerin akıbetini düşünmüyorlardı. Şımardıkça şımarıyor, azdıkça azıyorlar ve adeta kendilerini ilahlaştırıyorlardı.
Nice Firavunlar, Nemrutlar, hazinelerinin anahtarlarını bile bir grup askerin ancak taşıyabildiği Karunlar...
Ad , Semud, İrem, Mu, Atlantis kavimleri veya Lut kavmi gibi nice milletler yok olup gitti bu dünyadan. Hani nerdeler?
Bazen sosyal çalkantılarla, bazen sel, deprem, yanardağ patlaması gibi doğal afetlerle yok olup gittiler, yerin dibine geçirildiler. Bunlar büyük birer ibrettir insanoğluna.
Dünyaya geliş amacını unutup şeytanı veya iblisi ilahlaştıranların, sahip olduğu siyasî veya ekonomik gücü nedeniyle yenilmezmiş gibi davrananların ibretlik sinlarıdır bunlar.
Ve bunlar, Allah'ın koyduğu değişmez kanunların yani, Sünnetullah'ın olağan sonuçlarıdır.
Tabii ki çağımızın Firavunları, Nemrutları, Karunları, Lut kavmindeki gibi sapkın olanları vakti zamanı gelince aynı akıbete uğrayacaklardır. Bu tarihi bir gerçektir, değişmez bir sosyolojik ilkedir, zîra bu Sünnetullah'tır.
Önemli olan bu Nemrutların, Firavunların, Ebu Cehillerin karşısına çıkacak İbrahimî, Muhammedî mücadeleyi yapanlardan olmaktır, Sünnetullah'ın gerçekleşmesine vesile olacak olan Hak yolundaki mücadeleyi vermektir.
Bugün olur yarın olur farketmez, zaman dediğimiz şey izafîdir ve bazen bize çik uzun gelen zaman dilimleri aslında çok kısadır. Acele edip sadece sonuca odaklanmadan, Batıl karşısında Hak tarafında olmaktır mesele. Sonuç değil süreçtir, imtihan denen olguda asıl önemli olan.
Çalışmak, bir olmak, teknoloji gibi sebeplere sarılmak, mazlum olandan yana olmak ve böylece tarihin doğru tarafında yer almaktır bizim vazifemiz.
Toplumsal kokuşmuşluk, bencillik, ilahî olana sırt dönmek, zulme sessiz kalmak, sapıklıkları meşru görmek gibi sosyal hastalıklara düşen toplumların yıkılması, düşman eliyle dağıtılması gibi tarihi olaylardan da ibret almalıyız kendi adımıza. Pek çok devletin tarih sahnesinden silinmesine neden olan bu sosyal hastalıklarla mücadele etmezsek, başımıza gelecek olumsuzlukların, sadece içimizdeki kötüleri değil hepimizi yakacağınıda tarihe bakıp ibretle düşünmek zorundayız.
Kendi menfaatini düşünen, kendi koltuğundan başka derdi olmayan, ahlakî ilkeleri yok sayan hatta gericilik kabul eden, batılı emperyalist güçlerle isbirliği yapan, batılı yaşam tarzını kutsayıp kendi kutsallarına sırt dönen, devlet ve millet için çalısanlara yeterli desteği vermeyen ve toplumsal sorunlara karşı vurdumduymaz davranan, ülkeyi uçuruma götüren çapsızlara - emperyalist batıkafalılara destek veren insanların Osmanlı'yı nasıl çöküşe götürdüğünden de ibret almalıyız. Suçu sadece içerde veya sadece dışarda aramadan, bütüncül bir bakış açısıyla, samimiyetle bakıp ibret almalıyız. Acaba yukarda özetle ifade ettiğimiz o çöküs nedenleri bugün toplumumuzda var mı yok mu? Hep aynı şeyleri yapıpta farklı sonuc beklemek aptallıktır derler... İbretle sorgulamanın, tarihi ve bugünü kıyaslayarak yarını kurgulamanın vaktidir.
"Hiç düşünmez misiniz" diyerek bizleri uyaran Yaratıcı'ya kulak vermenin vaktidir.
Bu fiilî duaların sonrasında ise kavli dua edebiliriz: Allah devletimize zeval vermesin.
MEHMET ARİF SELİM