Abdulvasih Duran yazdı
İnegöl’ümüz çok değerli bir Haci Abisini (Haci Cemal ÖZÇETİN) kaybetti.Bazen kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerlerden bahsedilir.Bilmiyorum bu durumu yaşamışsınızdır sanırım.Gerçekten bazen o kadar üzülüyorsunuz ki bu üzüntünüzü dile getirecek kelime bulamıyorsunuz.Mevcut kelimeler yeterli gelmiyor.
İşte Hacı Cemal abimizin vefatını ve üzüntüsünü dile getirmek için aynı durumu yaşıyoruz.Haci Cemal abinin vefatını duyan herkesin dile getirmeye çalıştığı kelimelerin yetersizliğini fark etmişsinizdir.
Hacı Cemal abimizle yıllardır tanışıyoruz.Özellikle benim İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik görevim ve kendisinin de İmam Hatip Lisesi okul aile birliğinde görev yapması kendisiyle çok sık görüşme fırsatını vermişti.
Bu tanışma zamanla samimi bir abi-kardeşliğe dönüşmüştü.Her görüşmemizde uzun uzun sohbetlerimiz,bir çok konuda istişarelerimiz ve İslami alanda hizmet metotları konusunda ki bilgi alış verişlerimiz olurdu.
İnegöl’de Lazlar Camisinde (Hacı Hafız Camisi) vaaza gittiğimde namaz sonrası ilk benimle tokalaşan O olurdu. Lazlar camisinin daimi cemaatindendi.
Onun vefatı hepimizi derinden sarstı.Yapılacak bir şey yoktu.Çünkü “İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun (O’ndan (Allah’tan) geldik ve yine O’na döneceğiz) kuralı sabretmekten başka yapılacak bir şey bırakmıyor.
Cenaze günü bir araya geldiğimiz arkadaşlarla üzüntülerimizi paylaşırken satır aralarında iki konu üzerinde ittifak ettik.Birincisi ölüm denilen sona her zaman hazır olmak.İkincisi de güzel bir hatıra bırakmak.Şairin dediği gibi “Bu kubbede baki kalan hoş bir sada imiş”.
Ölümü istemeyenler genellikle ölüme hazırlıklı olmayanlardır.Akıllı insan bu dünyasını değerlendirdiği gibi ahiretini de unutmayan insandır.Çünkü dinimiz bizlere hem bu dünyada mutlu olmamızı hem de ahirette mutlu olmamızı istemiştir.
Her canlı varlık gibi insan da bir gün ölmek üzere doğar. Kimileri çok küçük yaşta hayata veda ederken, kimileri genç, kimileri orta, kimileri de ileri yaşlarda bu dünyayı terk ederler. Kimsenin sahip olduğu malı-mülkü, serveti, makamı, mevkisi, şöhreti, itibarı, kuvveti ve güzelliği, ölümü kendisinden uzaklaştıramaz. Herkes istisnasız ölüme boyun eğmiştir ve bundan sonra da eğmeye devam edecektir.
Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.”(Ali İmran-185)
Zamanın ilerlemesine rağmen kendini yaşlanmaya ve ölüme karşı koruyabilmiş tek bir insan gösteremezsiniz. Ölmeyecek tek bir insan bulamazsınız. Çünkü insan kendi bedeninin ve kendi hayatının sahibi değildir. Yaşamaya karar verip hayatını kendisinin başlatmamış oluşu, bunun bir göstergesidir.
Bir diğer göstergesi ise, hayatını sona erdiren ölüme müdahale edemeyişidir. Hayatın sahibi, onu verendir. Ve O, dilediği zaman da o hayatı geri alır. Yüce Allah, Peygamberimize (sav) Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34) ayetiyle, bunu haber verir.
Ölümden sonra yaşamak istiyorsanız ölümsüz bir eser bırakın demiş büyüklerimiz.
Hacı Cemal abimizin Cenazesinde ki kalabalığı gören herkes inanıyorum ki şu Hadisi şerifi hatırlamıştır:" İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır".