Salih Erol yazdı
Düşünün ki, tarihçisiniz! Dahası, şehir tarihçisisiniz ve o şehir de Bursa’dır. Velhasıl, geçmişte (maalesef günümüzde değil) sudan ve yeşilden ibaret – düne kadar- cennet Bursa’da yaşıyorsunuz. Efsaneden tarihe, tarihten güncele Bursa’yı hissediyor, okuyor ve gözlemliyorsunuz. Üstelik, çeyrek asırdır bu şehri karış karış dolaşıyorsunuz.
İşte, o zaman, o eski Bursa güzelliğinin hızla kayıp gittiğini görerek üzülmemek elde değil. Bu durumda şehre âşık tarihçinin hüznü, düşüncesi; günübirlik insanınkini kat be kat aşar. Çünkü dünü bilmeyenler bugüne kayıtsızca katlanabiliyorlar ama dünü gün gibi bilenler sorar, sorgular.
O zaman ne yapar tarihçimiz? Gecelerce uyumayıp, sabahlara kadar, Bursa’nın mazisi ve hâli ile hem-hâl olur. Bursa, sevdalısı tarihçi (müverrih) şâirin kaleminden dile gelir; aşağıdaki gibi şiir olur.
Buyurun, Bursa şiirimize! Biliyorum, bu şiiri bir çırpıda anlamak kolay olmayacak belki, olsun! Siz yine de okuyun. Belki bir daha ne böyle şiir göreceksiniz; ne de o eski Bursa kalacak. Belki de bu şiir, yaşadığınız şehre duyarlılığınızı arttıracak. Duyarlılık yeterince yoksa eğer, yaşanabilir yerleri kaybederiz. Zaten, biraz da onu düşünerek: “Bir Daha Bulunur mu Bursa?” diye başladım.
Bir Daha Bulunur mu Bursa?
Yekpâre bir zamanda kendilerinden bir ad kalmasa da
Ad Kavmi’nden kalma kadîm bir kalesi varmış Bursa’nın
Kale içindeki gümüş şehrin ve dâhi ovadaki irem bağların
Bu mağrur sahipleri kurtulamamış gazabından ilâhi afetin.
Asırlar sonra Hazreti Süleyman yüksekte uçan tahtında kurulu
Aldırışsız geçip gidermiş üstünden Bursa Kalesi’nin
Kale, Ad felaketinden beri topladığı kumlarla sıkıca örtülü
Arz-ı endâm idüp, kuması olmak istemezmiş Belkıs’ın
Kuş dili bilse de gizlenmek mümkündü Süleyman’dan
Lâkin saklanmak ne mümkün o cin gibi Âsaf’tan?
Efendisine güzel Belkıs’ı getiren bu Felâtun-vezîr
Hemen arz emiş: “Efendim, bir yer var; eğer bulunursa..”
Güzelliğe vurgun kral-peygamber hemen buyurdu emîr:
“Tiz bulunup çıkarılsın o, her nerede olursa!”
Emir alınca artık duramazdı bir an bile vezîr
Velhâsıl “bulunursa”dan bulundu Şehr-i Bursa
Süleyman’ın karınca sürüsünden çok hizmetçileri
Derhal ulaşmışlar örtülere bürünmüş Bursa’ya
Toplayıp kaldırdıkları gibi birikmiş kum dağlarını
Alelâcele götürüp hepsini yığmışlar Kumla’ya
İkinci baharını Süleyman’la yaşamış nazlı Bursa
Rahmanî bir lûtufla coşup yeşile boyandı uçtan uca
Altından - üstünden ırmaklar akan bu yemyeşil cennetin
Keyfini sürmeye vakti yoktu aceleci, toy İskender’in
Resm-i geçidin ortasında Bursa tarih şeridinin
Roma ve artığı Bizans olsa da en uzun devre
Gerçekte ruhunu teslim etmedi onlara Bursa
Zoraki bir katlanmaktı bu; geçmek bilmeyen evre
Her yolun çıktığı Roma bilirdi ki Bursa’nın kale şehri
Can düşmanı Hanibal’in ellerinde yeniden hayat bulan
İlelebed onun adıyla yaşayacak ve yaşlanacak olan
Bitinyalı Prusa’ya sunulmuş bir armağandır.
Ve bilirdi nice günler görmüş bilge şehir Bursa;
Sevgili Hanibal’inin can düşmanıdır hileci Roma
Onun içindir Bursa Romalı olmadı hiçbir zaman
Ne Doğu Romalı papazların keşişleme esintileri
Ve ne de Konstantiniye’nin o soğuk kara yeli
Tesir etmedi, soldurmadı yeşil çehreli şehri
Dişil ve olgun güzelliği ile Bursa, Romalı hüzün çağlarında
Kıyâmete dek sürecek son bir sevgilinin yolunu gözledi umutla
Ve nihayet Bursa’nın son sevgilisi oldu Ertuğrul oğlu Osman
İlk sevgili Hazreti Süleyman’dan asil bir ruh taşıyan
Kara yağız bozkır delikanlısı Osman’ın daha çocukluğunda
Gördüğü düşlerde yemyeşil bir peri şeklinde belirirdi Bursa
Obasında sarışın buğday rüyaları dahi görülememişken
Yâni alplar İnkaya’ya inmeden yıllar önce her nasılsa
Osman’ın gövdesinden ulu bir çınar kök salarken Marmara’ya;
Orhan’ın gencecik koynundan taze bir Nilüfer akardı Bursa’ya
Osman’ın yeşil cennet rüyası Bursa
Kayacık’tan, Balaban’dan ve Akçağlayan’dan
Bütün mahzun güzelliği ile görünmekteydi artık
O kara yağız teninden sarkan saçlar beyaza dönmüş olsa da
“Şol gümüşlü kümbete” daldığında ihtiyar bir çift göz
Bir delikanlının sevdiceğini sarmak arzusunu hissediyordu kalbinde
Destansı bir aşktan başka bir şey değildi yaşanan
Yaşlı Osman ile yaşlandıkça güzelleşen Bursa arasında
Öyle bir aşk ki, sevgilisinin kollarına ulaşır ulaşmaz
-Kim bilir- belki de daha ulaşamadan can verdi Osman
Kendini bütün benliği ile nasıl verdiyse ilk sevgilisine
Kıyamete dek sürecek son sevgilisine de öyle emanet etti Bursa
Bursa’nın son sevgilisi olarak kalacaktır Ertuğrul oğlu Osman
İlk sevgili Hazreti Süleyman’dan asil bir ruh taşıyan
Şimdi ben Bursa’nın kadîm hikâyesini fısıldayan Müverrih
Hoyrat ve zamâne bir Roma istilası daha işaret ediyorken tarih
Sessiz bir çığlıkla çağırıyorum Hazreti Süleyman ve Gazi Osman’ı:
Gelin, Roma’nın doymak bilmez hırsından ve betonârmesinden
Bir kez daha kurtarın, yeşilliği solmadan sevgili Bursa’nın…