1990’larda SSCB’nin çökmesi, iki kutuplu soğuk savaş dünyasının sonu ve ABD’nin süper güç olarak yalnız kalması FETÖ’ye de bölgesel ve küresel yeni bir misyon biçiyordu. “Ilımlı İslâm” denilen şey gerçekte ABD – İsrail ve Papa’ya sorun çıkarmayan çarpık bir dinî zihniyet demektir. Bu çarpık misyonu benimseyen fetullahçılar Orta Asya’ya ve ardından Afrika’ya çıkarıldılar. Dönemin siyasi liderleri maalesef bu gerçeği görmek yerine bu harekete “Hizmet Hareketi” diye alkış tuttular.

1980’lerde ve 90’larda “İrticai faaliyet” iddiasıyla binlerce personelin TSK ile ilişiğini kesen YAŞ heyetlerinin hiçbir fetullahçı elemanı bulup çıkaramadığını yıllar sonra acı tecrübelerle ve ibretle görmüş olduk. “Post- modern Darbe” olarak nitelendirilen 28 Şubat 1997 Darbesi ise, bu ülkede milli iradeye vurulmuş son büyük darbedir. 28 Şubat “Batı Çalışma Grubu’nu kurarak, bütün dinî yapılara ağır darbeler indirirken; fetulahçı harekete hiçbir kısıtlama getirmemiştir. Dönemin DGM başsavcısının açtığı soruşturmaların sonuçsuz bırakılması FETÖ’nün yargıdaki gücünü göstermekteydi de o gün çoğu kimse bunu göremiyordu.

Gerçi, aktörleri tarafından: “Bin yıl sürecek” denilen bu darbe düzeninin birkaç yıl içinde dağılması, milletimizin özünde bulunan hak ve adalet duygusunun ne kadar köklü olduğunu bir kez daha göstermiştir. Memlekettin her yerinde okullar – yurtlar açmış; basın-yayın faaliyetlerine el atmış olan fetulahçı yapılanma 28 Şubat’a alkış tutan kesimlerin başında gelmektedir. Dönemin en büyük siyasi partisi kapatılırken; 28 Şubat cuntacıları iktidara el koyarken, Zaman Gazetesi’nin “Hayırlı Olsun” manşetleri unutulamaz. Toplumsal hafızamızın canlı tutulması adına FETÖ’nün basın –yayın yayın organlarının –imha edilmek yerine - arşivlerimizde çok iyi korunması gerektiğini bir tarihçi olarak özellikle istiyorum.

Dini görünümlü bir cemaatten paralel bir devlet yapılanmasına doğru evrilmesinde fetulah’ın 1999’da ABD’ye götürülmesi özel bir yere sahiptir. CIA – FBI ve MOSSAD gibi örgütleri yöneten NEO- CON’ların elinde günü geldiğinde ruhani kılıklı bir lider olarak Türkiye’ye döndürülecek mesiyanik bir sapkına dönüştürülmeye başlanmıştır. Adım adım Türkiye’nin başına getirilecek sahte bir Mesih hazırlanıyor ve onun vasıtasıyla ülkenin başına çorap örülüyordu. 2008’de “Üstün Yetenekli Eğitimci” satüsüne alınan FETÖ ele başısına ABD’de süresiz oturma izni bağışlandı. Bu sözde üstün yetenekli eğitimcinin kurduğu paralel devlet yapılanması aynı dönemde TSK içinde kendisinden olmayan son subayları atmakla meşguldu.

Maalesef dönemin siyasî iktidarları – bilhassa AK Parti, bu gerçeği yıllar sonra görebildiklerini kendileri de itiraf etmişlerdir. Her gerçeğin siyasal ve toplumsal düzlemde farkına varılmasının da bir zamanı olur. Türkiye’nin FETÖ gerçeğini fark etmesinde 2011 yılı bir milâttır. Bu tarihten itibaren FETÖ de giderek daha tehlikeli bir hâl almış ve gücüne güvenerek siyasal iktidara meydan okumuştur.

15 Temmuz 2016 akşamı, FETÖ’nün güç sarhoşluğunun çılgın bir darbe girişimine dönüştüğü andır. Bu hâin girişim, sadece mevcut iktidar partisine karşı girişilmiş bir operasyon olmanın çok ötesinde bir şeydir. Vatanın bütünlüğü ve milletin birliğine açıkça kast edilmiştir. Türkiye’de yaşanmış hiçbir darbe girişiminde parlamento binası bombalanmamıştı. Bu son darbe girişiminde TBMM’nin uçaklarla bombalandığını da görmüş olduk.

Aynı zamanda Türkiye’de hiçbir zaman darbecilerin kendi bildirilerini bizzat kendileri okuyamayacak kadar korkak olduğu da görülmemişti. Bu hâin girişimi bize ihânetin ve hâinlerin ne denli korkak olduğunu da gösterdi; milletin ne kadar cesur olduğunu gösterdiği gibi.

Sonuç olarak, referansı ve önceliği Türkiye olmayan; gücünü milli iradeden almayan hiçbir hareketin başarılı olamayacağını yapılan ve yapılmak istenen darbeler açıkça ortaya koymuştur. Kadîm bir tarihe ve derin bir sezgiye sahip olan Anadolu insanı, zaman zaman boyun eğmek zorunda kalmışsa da, hiçbir zaman darbeye ve darbecilere değer vermemiş ve ilk fırsatını bulduğunda milletin sırtına binmiş olan bu zorbacıları def etmiştir.

Tarihten çıkardığımız tecrübeyle sabittir ki, Türkiye darbeci zihniyetleri ebediyen bertaraf etmek için daha fazla demokratikleşmeli; herkese eşit mesafede bir devlet mekanizmasını tesis etmelidir. Sosyal devlet ilkesini tam olarak uyguladığımız gün, halkın ve bilhassa gençliğin temiz duygularını sömürmeye hiçbir dinci ve ideolojik örgütün gücü yetmeyecektir. Lâik devlet ilkesini tam olarak yerine getirdiğimiz gün, toplumda din – vicdan hürriyeti sağlandığı gibi devlet kurumlarına girişin yegâne ölçütü bilgi ve liyakât olacaktır.

Darbelerin ve darbeci zihniyetin ebediyen mâzide kalması ve tarihten ibret alınmasıyla dileğiyle..15 Temmuz 2016’da yapılmak istenen darbeye karşı canlarını ortaya koyan şehitlerimize Allah’tan rahmet ve gazilerimize de sıhhat diliyorum. İhâneti, ne affedin; ne de unutun! Yıllar sonra affetseniz dahi asla ama asla unutmayın!

DR.SALİH EROL