Ahmet Taştan'ın köşe yazısı.

Beni hiç kimse ikna edemez. Neden? Çünkü en doğrusu benim düşündüğümdür. Beni kimse ikna edemez. Neden? Görmüyor musunuz durumları ne halden ne hale geldik? Beni kimse ikna edemez. Neden? 20 yılda ne yaptı ki bundan sonra ne yapsın?! Beni kimse ikna edemez. Neden? Ben dönek değilim, davamı satmam. Bu tartışmalar alır başını gider. Herkes kendi doğrusunun gölgesinde gölgelenmek ister. Çünkü onun aklı, ölçüp biçmiş en doğrusunu bulmuştur. Vazgeçmek ona yakışmaz. “Dün dündür; bugün bugündür” demek dönekliğin bir kuralıdır ona göre. Sormak lazım böyle zihinlere “seni ne ikna edebilir?” Hangi delili, hangi bilgiyi, hangi gerçeği, gözünün önüne sermek hatta gözüne sokmak lazım ki fikrini değiştiresin, demek geliyor içimden. Bunları düşünürken kendimi de bir anda onların yerine koydum. Ben de fikirlerimden kolay kolay vazgeçmem. Benim de değiştirmem kolay değildir fikirlerimi. Sevmek, dediğiniz şey, vazgeçmemektir. Kendim de iflah olmaz bir ikna edilemezlerdenim. Çünkü şu an ki fikirlere sahip olana kadar okudum, dinledim, araştırdım, kıyasladım, analiz yaptım, gördüm, topladım, çıkardım ve bu kanaate vakıf oldum. Fikrimi değiştirecek düşünceleri de tartmadım değil. Ya onlar doğru söylüyorsa, ya onların dediği gibi ise... O yüzden karşıt fikirlere saygı duymayı ve tedbirli davranmayı öğrendim. Ne demiş bir atasözü “sonradan çalacağın kapıyı çarparak kapatma!” Şimdi ben kendimi niçin doğru yolda olanlardan kabul ediyorum. İktidarda olduğumuz için mi? O zaman muhalefette olmak her zaman yanlışı mı gösterir ki? Yetki sahibi insanları kabul ediyor olmam mazlumları unuttuğum anlamına mı geliyor acaba? Daha birçok yorum ve kanaat geliştirebilirim. Ama ikna olmayıp aklımın kabul etmediği şeyler var. Mesela ülkenin gelişmesi için yapılan plan proje ve diğer çalışmalar. “Adam ne dediyse yaptı?” diyorlar ya hani aynen ondan. Aynı kültürde yetişmiş farklı siyasi görüşlere sahip insanlar birbirlerini çok incitir pozisyonlara düşüyorlar zaman zaman. Bu sadece günümüze has ya da seçimlere yönelik bir şey değil. Geçmişte de din, mezhep, fırka, dünya görüşü farklılığından dolayı insanlar birbirlerine girmişler, kan dökmüşlerdir. Fikri sabitlerin gözünü açabilecek deliller acaba yeryüzünde henüz çiçek açtı mı? Kendi hatalarından çok, başkalarının hataları üzerinden kendisini tanımlamaya çalışan kafalar taş gibidir. Bugünlerde siyasilerin yanlış yaptığını (seccadeye basma olayı) gören karşı taraf, ele geçirilmesi zor bir fırsatı yakalamanın keyfiyle saldırıp duruyor. Aslında herkes biliyor zihniyetin kökeninde ne olduğunu. Fakat böyle seçim arefesi sayılacak demde büyük gafı kim olsa affetmez. Her gün, art arda çıkacak olan yanlış ve hataların aslında süregelen hatalar olduğunu ispatlamak için mazi denen çöplüğü karıştırmak gerekiyor ki bu da hemen yapılıyor. Bunu muhalefet yaptığında suç oluyor günah oluyor hata oluyor da iktidar yaptığında neden suç olmuyor hata olmuyor günah olmuyor? Yalnız fena sıkıştırır köşeye bu soru? Peki bu soruyu soruyor olabilmek insana haklı çıkarır mı? Bu tartışmalarda arkadaşlarıma diyorum ki 49 tane hata (sayın gözümü kırpmadan ölçüp biçmeden doğrusunu yanlışını ayırmadan gözü kapalı imzamı atarım! Belki bana göre doğrudur fakat meseleyi Onun gözünden görmeye çalıştığımızdan dolayı kurduğun cümlenin bir adalet, bir hakikat arayışı çabası olduğunu düşünerek kabul ettiğimi söylüyorum. Böylece birbirimizi düşüncelerini dinleyelim, her iki tarafta inatlaşarak doğruyu reddetmesin. Evet bu konuda siz haklısınız, ben de iktidara kızıyorum, zaman zaman hatalı buluyorum diyebilir. Birer adım atarak birkaç gramla konuşulabilir. İnsan o vakitte o dönemde gönlünün kabul ettiği doğruların peşinde gitmeli miyim! Suhuletle Barbaros içinde bir seçim süreci ramazan-ı Şerif’in bereketi ile onarıcı bir misyon yüklem temennisiyle.