Salih Erol'un Köşe Yazısı

Diğer birçok şey gibi kitaplar da ne çok çekmiştir insanların elinden. Neticede kitabın yazarı da insan, okuyanı da ve hatta yakanı da.. Biz bugünkü yazımızda bu üçüncü kategoridekilerden, yâni yakanlardan bahsedelim biraz.

Naziler 1933’te Almanya’da iktidara geldiler ve ilk yaptıkları şer icraatlardan birisi de şehir meydanlarında: “Sakıncalı” kitaplar yakma merasimleri oldu. Onların iddialarına bakılırsa, bu kitaplar Alman ırkının yapısını bozucu nitelikteki muzır yayınlardı. Nazi iktidar partisinin yakılacak kitap listesi epey de uzundu. Almanya’da o güne değin yayımlanmış mevcut kitaplardan olup da yakılmaktan kurtulan kitap neredeyse yoktur.

Nasıl ki, Orta Çağ’da şehir merkezlerindeki Katolik kiliselerinin meydanlarında dinsel ayinler eşliğinde: “İçine şeytan kaçmış!” insanlar diri diri yakılmışsa; Naziler de ırkçı, lâik ayinleri çerçevesinde kitaplar yakıyor ve böylece Almanya’yı “temizliyorlardı!”. Gerçi aynı Naziler, birkaç yıl sonra binlerce insanı da esir kamplarında, gaz odalarında yakacaklardır.

Aslında bizim burada, bu başlıkla bir yazı yazarken asıl konumuz geçmişten bugüne Avrupa – Almanya’da yaşanmış bu türden hadiseleri anlatmak değildir. Yukarıdaki bir – iki paragrafı konuyla dolaylı ilişkisi olan bir giriş mahiyetinde yazdık.

1933’te bahsettiğimiz o korkunç yakma olayları Alaman memleketinde yaşanırken, Cumhuriyetin onuncu senesini yaşayan Türkiye’de kitaba özel bir önem veriliyor ve yayın faaliyetleri her geçen gün gittikçe artıyordu. Türkiye’nin o devir en önemli gazetelerinden olan Cumhuriyet, hemen her gün yeni bir kitap okuma listesi veriyordu. Bu listede, telif ve tercüme çok sayıda eserin künyesi verilir ve gazete okuru kitaba yönlendirilmeye çalışılırdı.

Peki, gazete bu okunacak kitaplar listesini hangi başlık altında veriyordu? İşte burada ilginç, mânidâr bir gönderme yapılarak: “Yakılacak Kitaplar Listesi” şeklinde başlıkla sunuluyordu yeni kitaplar. Medenî Türkiye’den barbar Alman nazilerine ince dokundurmalı bir gönderme!

Mesela, gazetenin 16 Temmuz 1933 tarihli sayfasına bakalım: Kağıt kesecek üst başlığıyla verilen Yakılacak kitaplar listesi’nin 53. Bölümünde Pertevniyal Lisesi’nden M.H. bizden şu kitapları yakmamızı (daha doğrusu okumamızı) istiyor: Abdülhak Hamit’in Manzum eserleri, Recaizâde’nin Bütün eserleri, Peyami Safa’nın Mahşer’den başka hepsini …. Liste böyle uzayıp gidiyor.

Peki, ya siz? Gerçekten yakılmasını istediğiniz kitap listeniz var mıdır? Bu konuda nasıl bir liste hazırlarsınız? Ya, okunmasını bilhassa tavsiye ettiğiniz listenizde neler var? Doğrusu merak ediyorum.

Daima okuyacak bir kitabı ve okunacak kitaplar listesi olan bendenizin yakılmasını, yasaklanmasını istediği: “Sakıncalı” diye nitelendirebileceği tek bir kitap yoktur. Beni yakan, pişiren kitaplar olmuştur ama yaktığım kitaplar olmadı. Biz ehl-i kitâbız. Başka kitaplara da – içeriğini tasvip etmesek de – saygılıyız.

Orta Çağlarından daha düne kadar insan ve kitap yakmakla tarihe geçmiş: “çağdaş” Batılılardan anlamlı bir farkımızdır bu. Bakın, o çağdaşlar ki, günümüzde de hınçla, Kur’an-ı kerîm yakıyorlar! Bence öyle çok da tepki göstermemize gerek yoktur. Onlar, kendi imal ettikleri kağıtları istedikleri kadar yaksınlar, yüce kitâbın insanlığa getirdiği aydınlığı zerrece kapatamazlar, müsterih olun!

Yanımda yol arkadaşım olarak bulunan dört tane kitabın siz kıymetli okurlara selâmını ileteyim son olarak. Kim onlar derseniz, cevabımız geliyor, buyurun: Alman filozof Goethe’nin İtalya Seyahati, İvo Andriç’in Irgat Siman, Mark Twain’in Adem’le Havva ve bizim Attila İlhan’ın Hangi Batı?

Sağlıkla ve kitaplarla yaşayın!